Sitede Ara

Cerrahi gerektiren göğüs hastalıkları

Göğüs kafesinde gelişen hastalık antibiyotikler veya hava yoluna uygulanabilen ilaçlarla etkin şekilde tedavi edilebilir. Ancak bazen cerrahi müdahele gerektiren hastalıklarla da karşılaşabiliriz.

Göğüs kafesi, içinde barındırdığı organlar nedeniyle vücudumuzun en özellikli bölgelerinden biridir. Önde sternum (iman tahtası), yanlarda çepeçevre saran kaburgalar ve arkada kürek kemikleri ve omurgamızdan oluşan kemik yapı, akciğeri, kalbi, başlıca solunum kasımız diyafragmayı, büyük damarları ve yemek borumuzu koruma altında tutmaktadır. Bu kadar sert bir kafes içinde koruma altında da olsa akciğerlerimiz, soluk borumuz vasıtasıyla her tür mikroorganizmayı bulunduran ağız boşluğumuza ve dış ortama açık haldedir. Dolayısıyla ağız ve diş hijyenimizin bozuk olması, sigara kullanımı ve kötü ortam şartları akciğerlerde enfeksiyon oluşumuna ve kanserli dokuya dönüşüme çanak tutmaktadır. Tüm bu kötü etmenlere karşı bizlerin lehine çalışansa hava yollarının içini saran koruyucu incecik tabaka, üzerindeki silia denen tüycükler ve bağışıklık sisteminin hücreleridir. Maruziyet arttıkça başta akciğer dokusunun yapısı etkilenmekte, astım, bronşit, amfizem gibi kronik hastalıklar oluşmakta ve bağışıklık sistemi yetersiz kalırsa da zatüre veya akciğer kanseri meydana gelebilmektedir. Bir çok hastalık antibiyotikler veya hava yoluna uygulanabilen ilaçlarla (halk arasında fıs fıs olarak tanımlanan) etkin şekilde tedavi edilebilmesine rağmen, cerrahi müdahele gerektiren hastalıklarla da sıklıkla karşılaşmaktayız. Bu hastalıkları, yaş gruplarına göre sınıflayarak aktarmak istiyorum.

YENİDOĞANDA HAYATİ PROBLEMLER GÖRÜLEBİLİR

Yenidoğan ve çocukluk çağında, anne karnındaki gelişimimiz sürecinde meydana gelen aksaklıklar nedeniyle akciğerlerde kistik oluşumlar veya diyafragma kasındaki deliklerden batın içi organların göğüs boşluğuna geçmesi gibi hayati problemler görülür. Keza yemek borusunun tam oluşmaması veya soluk borusuyla ilişkili halde olması gibi sindirim sistemine ait rahatsızlıklar da tespit edilebilir. Hepsine teşhisi takiben cerrahi yolla düzeltme ameliyatları yapılmakta ve sonuçları da yüz güldürücü olmaktadır. Yine bu çağda göğüs kafesinin içinde ve arka kısmında sinir hücrelerinden meydana gelen tümöral oluşumlara rastlanmakta ve tedavileri cerrahi ile onkolojik tedavilerin kombinasyonu ile sağlanmaktadır. Göğüs kemiklerinin gelişimimiz sırasında ileri çıkıklığı (güvercin göğsü) veya içeri göçüklüğü (kunduracı göğsü) şeklinde kendini gösteren anomalilere de rastlanabilmekte, tıbben gerekli olanlara uygun zamanda cerrahi düzeltme yapılabilmektedir. 20’li yaşlara geldiğimizde ince, uzun yapılı, sigara içenlerde ve erkeklerde daha sıklıkla rastlanılan pnömotoraks durumu ile karşılaşmaktayız. Pnömotoraks, akciğerin yüzeyindeki minik hava keseciklerinin kendiliğinden patlaması sonucu serbest kalan havanın, göğüs kafesi içinde birikmesidir. Bu birikimin miktarı çoğaldıkça hastada öksürük, nefes darlığı, sırt ağrısı ve çarpıntı gibi şikayetler ortaya çıkmaktadır. Teşhis edildiğinde cerrahi yöntemle tahliye edilir (dren takılması) ve zaman içinde takipler sürerken ikinci kere olursa, üçüncü kez tekrarına engel olmak için hastaya anahtar deliği cerrahisi (videotorakoskopi-VATS) yöntemiyle mutlaka gerekli müdahalede bulunulur. Tüm bu süreçte akciğerin tamamının değerlendirilmesi için mutlaka bilgisayarlı tomografi çekilmelidir. Pnömotorakstan başka, enfeksiyonların sebep olduğu plevral efüzyon yani sıvı birikimleri de bu yaş grubunda sıktır. Antibiyotik tedavisiyle etkin bir şekilde tedavisi yapılmakla birlikte tüberküloz gibi kendisine has özel tedavisi olan durumları dışlayabilmek için cerrahi yöntemle dren takarak sıvılar örneklenebilmektedir. Yine bazı durumlarda antibiyotiklerin işini kolaylaştırmak ve akciğerin üzerinde kalın tabakaların oluşumunu engellemek için VATS yöntemiyle göğüs kafesi içini temizlemek tedavi sürecini hızlandırmaktadır.

BIÇAK DEĞİNCE YAYILMAZ

Yaş ilerledikçe akciğer kanseri ve akciğere başka organlardan gelen metastazlar (kan yoluyla yayılım) cerrahinin en çok yararlanıldığı hastalıklar haline gelmektedir. Her hasta kendi özelinde medikal onkoloji, radyasyon onkolojisi ve göğüs cerrahisi uzmanlarınca yapılan konsey toplantılarında detaylıca ele alınmakta ve kemoterapi, radyoterapi, cerrahi uygulama gereksinimleri ve sıralamaları belirlenmektedir. Bu konseyler hastanemizde rutin olarak toplanmakta ve dış merkezlerde tetkik edilmiş hastalara, talepleri doğrultusunda ikinci görüş hizmeti de sunulmaktadır. ‘Bıçak değerse yayılır gibi’ destekten yoksun ve endişe kökenli inanışları bir kenara koyarsak, modern tıbbın tüm verileri kanserli hastanın uygun evrede ve zamanda cerrahi olarak tümöründen kurtulması yönündedir. Ameliyatın uygun olmadığı veya diğer tedavilerin başarısının, cerrahi kadar etkili olduğu durumlarda tabiki hastalarımızın tedavisi cerrahi dışı metotlarla sürdürülmektedir. Çeşitli kanserlere bağlı göğüs kafesi içinde sıvı birikmesi durumunda yine VATS yöntemi kullanılarak, kısa süreli bir operasyonla sıvının tamamı boşaltılmakta ve hedeflenen bölgeden doku tanısı için kolaylıkla örnek alınabilmektedir. Sıvının tekrar edeceği kanaati oluştuğunda aynı işlem sırasında steril Talk pudrası yardımıyla plörodez yani akciğerle göğüs iç duvarının yapışık hale getirilmesi işlemi de uygulanmaktadır.