Sitede Ara

Ağrı, yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkiliyor. Etkin bir şekilde tedavi edilmediği takdirde ise psikolojik problemlere yol açıyor. Unutmayın ki, nedeni ne olursa olsun etkin ağrı tedavisi her hastanın en doğal hakkıdır.

Ağrı, günlük yaşamda en sık görülen yakınmaların başında gelir. Hastaneye başvuru nedenlerinin %80’i baş, boyun, göğüs, karın ve bel ağrılardır. Toplumda hemen hemen herkes hayatı boyunca bir kez evde televizyon seyrederken kanapede, ya da ders çalışırken çalışma masasında uyuyakaldığı için boynunda, kollarında ya da belinde yanlış pozisyonda yatmaya bağlı olarak saatler süren bir ağrı yaşamıştır. Ağır bir yükü düzgün bir şekilde kaldırmadığı için günlerce belindeki kas spazmı nedeniyle her hareketi ağrıya neden olmuş ya da ayağı kaydığı için leğen kemiği ve kuyruk sokumu üzerine düştüğünde oluşan travma nedeniyle haftalarca yürürken ve otururken ağrı nedeniyle büyük problemler yaşamış kişilerin sayısı hiç de az değildir. Çekilen bu ağrı, süresi ne olursa olsun kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Kısa süreli yaşanan bu ağrıların bizlere yaşattığı sıkıntıları hatırladığımızda bir de bu ağrıları sürekli yaşayan hastaların neler çektiğini düşünün. Bireyin yaşam kalitesi üzerine bir çok olumsuz etkilerinin olmasının yanısıra, ağrının tedavisi de zor olduğu için Hipokrat (M.Ö. 460-377) “divinum est opus sedare dolarem – ‘ağrı dindirmek Tanrı sanatıdır’ demiştir.

KENDİ BAŞINA BİR HASTALIK

Hastaların hastaneye başvuru nedenlerine bakıldığında ilk sırayı ağrı almaktadır. Apandisit, idrar yolu enfeksiyonu, kalp krizi, kemik kırığı, yanık vakalarındaki gibi yeni başlayan durumlarda ağrı vücudun bir bölgesindeki doku hasarını gösteren bir bulgu olarak ortaya çıkarken; migren, romatizma, kireçlenme, bel fıtığı, zona, diabetik ayak ve ülseratif kolit, kanser gibi uzun süreli vakalarda ise ağrı başlı başına bir hastalık haline gelir. Kronik ağrı olarak tanımlanan bu hastalık durumun tedavisinin zor olduğu ve ağrının tedavisinde bu konuda eğitim almış kişilerin ilgilenmesi gerektiği düşüncesi ile ülkemizde ilk kez 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde ağrı ünitesi oluşturuldu. 2011 yılında da Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun yaptığı düzenleme ile anesteziyoloji ve reanimasyon, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve nöroloji uzmanlarına ihtisas sonrası algoloji yandal uzmanlığı verilmeye başlandı. Latincede algos ağrı ve logos bilim ve algoloji ağrı bilimi demektir. Algoloji polikliniklerinde 7’den 70’e hastaların her türlü ağrılarının tedavisi yapılmaktadır.

GİRİŞİMSEL TEDAVİLER DENENİR

Algoloji polikliniklerinde hastaların tedavilerinde ilaç tedavisi ilk seçenek olarak uygulanırken; tedavide sadece ağrı doktorları tarafından yazılabilen bazı özel etken maddeleri içeren özellikli ilaçlar ile Sağlık Bakanlığı tarafından yeşil (tramadol ve kodein etken maddeli ilaçlar) ve kırmızı (morfin ve morfin türevler) reçete ile kontrol altında tutulan ilaçlar da hastanın tedavisinde yer almaya başlar. İlaç tedavisinden fayda görmeyen hastalarda ise girişimsel ağrı tedavisi uygulanır. Teknolojideki hızlı gelişmeler girişimsel ağrı tedavisinde de kendini göstererek yapılan uygulamalarla hastalarının yaşam kalitesini artırırken iş gücü kayıplarını azaltan, hızlı ve etkin tedavi yöntemlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tüm dünyada ve ülkemizde yaşam sürelerinin artması ile beraber, toplumun yaşlanması olarak tanımlanan toplumdaki yaşlı nüfusun oranının giderek artması ile iskelet hastalıkları dediğimiz kireçlenme, romatizma, omurgada dejenerasyon ile bel ve boyunda fıtık oluşmasına daha fazla rastlanmaktadır. Bu popülasyondaki hastaların ko-morbidite yani eşlik eden hastalıklar dediğimiz kalp, akciğer, karaciğer ve böbreklerdeki diğer hastalıkları nedeniyle de genel anestezi altında ameliyat olmaları genellikle risklidir. Bu hastalarda lokal anestezi altında yapılan girişimsel ağrı tedavileri düşük riskli tedavi yöntemleri olarak tedavide önemli bir yer tutmaktadır.

        Algolojinin tedavi alanları

Osteoartrit (Kireçlenme)

Özellikle aşırı yük binmesine bağlı olarak yaşlı ve kilolu hastalarda diz ve kalça eklemleri ile omurgada kireçlenmeye sık olarak rastlanır. Eğer eklem aralıkları ameliyatı gerektirecek kadar daralmamış ya da hastanın ameliyat olmasına engel bir durum varsa hastaya girişimsel ağrı tedavisi uygulanır. Uygun vakalarda eklem içine ozon, hiyalüronik asit, lokal anestezik veya kortizon vs. enjeksiyonu yapılabileceği gibi; özel iğnelerle problemin olduğu eklemlerdeki sinirlere radyofrekans uygulamaları da yapılabilir. 

Bel fıtıkları/ Disk kaynaklı ağrılar

Omurganın doğru kullanılmaması, omurlara aşırı yük binmesi sonucunda bel fıtığı ortaya çıkar. Eğer hastada motor hasar oluşmamışsa, diskteki hasar parça kopmasına neden olmamışsa ya da hastanın ameliyat olmasına mani olacak bir eşlik eden hastalığı varsa girişimsel ağrı tedavisi ile bel fıtıklarının tedavisi mümkündür. Bel fıtığına bağlı ağrıların tedavisinde epidural enjeksiyon dediğimiz iğne ile disk çevresine ilaç verilmesinden; disk içine radyofrekans ve lazer uygulamaları ile ozon ya da çeşitli iyileştirici maddelerin enjekte edilmesi ile etkin tedavi sağlayan yöntemler mevcuttur. Bu yöntemler lokal anestezi altında uygulandığı için genel anestezi altında ameliyatı olması yüksek riskli hastalarda da uygulanabildiği gibi; işlem sonrasında 1-2 saat gözlem altında tutulduktan sonra kişi günlük aktivitelerine de devam edebilmektedir. Böylece hem hastanede kalış süresinin azlığı ve günlük aktivitesine erken dönmesi ile maddi kayıplar en aza indirilirken; hem de hastanın işlem sonrası hemen ayağa kalkarak başka bireylere bağımlı kalmaması ile de yüksek yaşam kalitesi sağlanmaktadır. Daha önce omurgasından beyin cerrahisi ya da ortopedi tarafından ameliyat edilmesine rağmen ağrıları devam eden ve ‘başarısız bel cerrahisi’ olarak tanımlanan durumlarda ise hastaların ağrılarının tedavisi için ‘ağrı pili’ olarak tanımlanan ‘spinal kord stimülatör’ü takılmaktadır.

Kanser hastaları

Etkin bir ağrı tedavisi uygulanması kanser hastaları için büyük önem taşımaktadır. Ağrısının yeterli tedavi edilmemesi kişinin moralini bozarak; hormonal, duyusal ve duygusal sonuçları ile hastalıkla mücadelesini olumsuz etkilemektedir. Haplarla ağrının tedavisinde ciddi yan etkiler olabileceği gibi; hastalığa bağlı bulantıkusmanın  ve bağırsaklarda beslenme için açılan beslenme delikleri ya da defekasyon işlemi için açılan ağızlar, ilaçların emiliminde değişikliklere neden olabilir. Algoloji polikliniğinde sinirlerin devre dışı bırakılmasının yanı sıra, daha düşük dozda ilaçların direkt sinirlerin etrafına verilmesini sağlayan yöntemleri uygulayarak daha az ilaç uygulaması ile daha etkin bir analjeziyi yan etki oluşturmadan sağlayabiliyoruz. Epidural port kateter takılan hastalar gün içinde kateterden yaptıkları düşük doz ağrı kesiciler ile rahat yaşamlarına devam ederken; otomatik omurilik pompası takılan hastalar ise ilaçları kırk gün boyunca otomatik olarak omurilik etrafına salındığı için ağızdan kuvvetli bir ağrı kesici almadan, sadece kırk günde bir pompalarının doldurulması için hastaneye gelmektedirler.